Kanal D izle Star Tv izle Atv izle Show Tv izle Fox Tv izle TRT 1 izle NTV Spor izle Kral Tv izle A Haber izle Tv8 izle NTV izle CNN izle Samanyolu izle Tjk Tv izle Yumurcak Tv izle


Olmuşsa ülken diyar-ı Müslüman
Niye yaşar vatanında bu kadar bi-iman.

Yoksa ben Müslüman’ım deyip onları uyarmadın mı?
İmanını dilde tutup kalbe salmadın mı?

Yaradan niye peygamber yollar bir düşün
Uyarmak değil midir insanı aslı işin.

Yoksa sen herkes kendinden sorumludur mu dersin
Eğer böyle düşünüyorsan sen hala cahillerdensin.

Uyarmazsan bugün eşini dostunu
Düşünmez misin ne olur bu işin sonu

Görürsün ahrette torunlarını kendi yanında
Ateşler kıvılcımlaşır ve zebaniler etrafınızda

Şiirin Devamı...

Benim ülkem zaten Müslüman diyorsun
Bankadan faiz alıp içkinin haram olduğunu bilmiyor musun?

Açılmış evinin karşısında içki satan bir dükkân
Utanmadan bir de alışveriş edersin oradan her an

Görünür etrafta namahrem giyinmiş binlerce kadın
Biz çağdaşıp deyip de Müslüman olduğunu mu sanırsın

Namazın yok orucun yok sen Müslüman mısın?
Yoksa ben bilmiyorum da böyle bir fetva mı aldın?

Savaşır kâfire karşı mücahit kar yağmur altında
Bozma sen rahatını uyu sıcak yatağında

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dercesine susarsın
Sen sadece zulme göz yuman aciz bir ahmaksın

Her zaman Müslüman savaşır kâfir karşısında
Bre ahmak senin ne işin var kâfirin yanında

Müttefikim deyip kendi çıkarını düşünüyorsun
Kardeşini öldürüyorlar hala susuyorsun

Sen bu fakir insanları düşünüp kendini yorma
Bu mazlumların eli olacak yakanda mahşer meydanında

Allah Kur’an-ı yolladı ülkeni onunla yönetesin
Bilmiyorum belki sende Allah’ın yönetimini beğenmeyen kâfirlerdensin

İslamiyet öncesinde cahiliyet çağı vardı diyorsun
Çağdaş dediğin bu günün cahiliyetten farkı yok biliyor musun?

Zina, içki, fal, put vardı cahiliyet çağında
Bunlar şimdi de var ne fark var aramızda

O zaman insanlar puta taparmış biz tapmıyoruz diyorsun
Allah’ın değil de başkasının sözünü dinlemenin puta tapmak olduğunu bilmiyor musun?

İletişim araçların yahudinin bilmem başka kimin elinde
Yalan haber ve çıplak kadınla uyutur seni her seferinde

Gazetelerin baş sayfalarında irtica arttı derler
Aslında irtica deyip İslam’ı kast ederler

Sen nasıl Hz. Muhammed’in ümmetisin be insan
Şahlan artık yeter geçen bu kadar zaman

Birkaç insan nasıl yaptı Mekke’yi Müslüman
Unutma sende de var o güçlü iman

Elinden ne geliyorsa yap Allah yolunda
Yardım edeceğine söz veriyor yaratan Kur’an-ında.
Blogumda biraz değişiklik yapmaya karar verdim.En belirgin değişiklik logo kısmında oluştu.Önceki hali bu şekilde olan









logom şimdi yeni halini alarak şu şekle dönüştü











Her zaman ufak tefek değişiklikler yapıyorum ama bunlar fazla belli olanlar değil.En belirgin değişikliklerden birisi de şu kısım:









Ve son olarak da İstatistikler kısmında biraz düzenleme yaptım.O bölümde şu şekilde:

















Umarım bu değişiklikler hoşunuza gitmiştir.Gözünüze hoş gelmeyen bir yer olursa yorumlarınız da belirtebilirsiniz...




Türkiye'de bana göre Rap müzikte "Bayan" olarak en seçkin kişi Ayben(ve Kolera).Bazen Kolera'mı daha iyi Ayben'mi soruları kafama takılıyor.Bazı anlarımda Kolera diyorum bu soruya,bazen de Ayben.Ama ikisini ayırt etmek gerçekten imkansız.Şımarık değiller pop müzikteki bayanlar gibi.Bu insanlar Türkçe Rap Müziğine katkı sağlayan insanlar.İkisi de Rap müziğin gelişimine katkı sağlıyorlar kim ne derse desin! Bu hafta da ZAMAN Gazetesinin GENÇLİK bölümünü okuyordum her zaman ki gibi:) Ve Ayben'i görünce gerçekten sevindim.Çünkü bu kişileri sadece Şarkı anlamında tanıyoruz,daha yakından tanımış değilim.O yüzden bu haftaki röportaj bana Ayben hakkında biraz daha bilgi verdi.Ben lafı daha fazla uzatmadan bu röportajı yazayım.Röportaj Şu Şekilde...



Albümü ‘ha çıktı, ha çıkacak’ derken, nihayet ‘Sensin O’ albümüyle çıkageldi Ayben. Zamanın acısını çıkarırcasına 19 şarkıya yer verdiği albümü, yalnızca bir vokal yeteneği koymuyor ortaya. Yetenekli bir şarkı sözü yazarı da var karşımızda.



Kimi zaman öfkesine yeniliyor: “Aynen benim, o her yerde korkulan Ayben” diyor... Kimi zamansa, hastalığı boyunca gözü kulağı olduğu annesini kaybetmenin acısını taşıyan, hızlı büyümek zorunda kalan “22 yaşım yok.” diyen, bir genç kız. O, ağabeyi Ceza’dan farklı bir yerde; ama ona en yakın yoldan yürüyor. Ağabeyinden biraz daha şanslı... Zira, babası onun albüm yaptığını, Ceza’da olduğu gibi televizyondan öğrenmedi. Şaşkınlık, desteğe dönüşmüş durumda... Rap Rap’ini okuduğu Cem Karaca’ya ve annesine bu albümü dinlettirmeyi çok isteyen bir kız var karşımızda...



Güçlü olmayı, kaybettiğim annemden öğrendim



Sensin O, uzun bir bekleyişin albümü. İlk albümünün çıkacağı neredeyse iki yıldır konuşulurken, neden bu kadar uzun zaman aldı?



Albümün çalışma süreci en fazla 1 sene sürdü. Ondan önce albüme birkaç kez başladım; ama albüm çalışmaları sırasında anlaşmazlıklar oldu. Gerek anlaştığımız firmayla, gerekse de çalıştığımız stüdyoyla... Menfaatlerimiz farklıydı, bunu anladık. Geçen sene sonbaharda albüm çalışmalarına bir kez daha başladık ve yeni prodüksiyon şirketiyle bu kez sonlandırmayı başardık.



Albüme 19 şarkının girmesi, bu birikimin mi yansıması?



Tabii, haliyle... O kadar süre hep yazdım. Eskiden albüme koymak istediğim parçalar vardı. Benim gönlümde iki CD yapmak vardı; ama bununla yetindik.



19 şarkı bir albüm için risk değil mi?



Ben zorladım 19 şarkı olması için. Bu benim ilk albümümdü ve çalışmak istediğim isimler vardı. Biraz da beklettim insanları... Onlara daha fazla şey sunmak istedim. Bana kalsa 20’nin üstünde olurdu parça sayısı. Eleyince 19 tane kaldı. Kafamda az çok albüm konsepti olduğu için konserlerde seslendirdiğim parçalara ağırlık verdim. Çok başka yerde duracak şarkılar da vardı. Onları ikinci albüme saklayalım istedik.



80’lerin soundunu kullanmak, senin tercihin miydi?



Bu albümde prodüktör olarak Demir Kerem Akay’la çalıştık. Fairouz Derin Bulut grubunun gitaristi... Bu grubu dinlediğimden beri hem yaptığım iş, hem de müziğe bakış açım değişti. Kendi başıma çalıştığım zaman rap müziğin, elektronik altyapılar üstüne kurgulandığını sanıyordum birçokları gibi. Oysaki, yurtdışındaki örneklerde canlı enstrümanlar sıklıkla kullanılıyor. Public Enemy canlı enstrümanlarla sahneye çıkıyor örneğin... Ben bunu bu albüme taşımak istedim. Demir Kerem Akay bunu hayata döktü. Hangi enstrüman aklımdan geçtiyse, albüme girdi. En çok eleştiri de bu yöndeydi: “Rap müzik değil.” Elektronik ve bilgisayarla yapılan altyapılar düşüncesini yıkmak istedim bir anlamda.



Ceza’nın kardeşi olmana rağmen, aranızda ciddi bir müzikal ayrışım var. Ağabeyinin gölgesinde kalmana yönelik eleştirilere verilecek en iyi cevap, soundunun farklılığı olmalı. Ne dersin?



Evet, o eleştiri hep yapılacak. Genetik bir benzerlik var. Ne kadar benzemek istemesem de o tavır benzerliği var. Sonuçta kan bağımız var. Taklit eden rap’çiler var; ben taklit etmemek için elimden geleni yapıyorum. Diğer benzerliklere ben engel olamıyorum. Ama müzikal anlamda, o farklılığa gerçekten özen gösterdim. Evet, hayranlık duyduğum ve dünyada bu işi en iyi yaptığına inandığım insan, Ceza. Ama bir yerden sonra insanların gözünde ‘küçük Ceza’ olmak riskli. Ağabeyim için de çok zor bir durum bu. Yaptığım her hata, ona mal edilebilirdi. Atacağım her adımı, onu düşünerek atmalıyım hayatım boyunca. Zor da olsa yarı bir yerde durmayı başardık sanırım.



Rap müziği ağabeyinle aynı dönemde mi keşfettiniz?



Ceza ile aramızda 5 yaş fark var. Ben bu müziğe gönül vermeye başladığımda, evin içinde az çok keşfedilmiş bir şeydi. Rap’le büyüdüm. Ağabeyim rap dinliyordu. Babam da rock dinleyicisiydi. “Çocuklar bu müzik değil.” diyerek, ağabeyime Jimi Hendrix dinlettiğini hatırlıyorum. Her küçük kardeş, ağabeyine ve ablasına özenir. Ben de özendim.



Rap, bir cemaat, topluluk müziği... Bayan olduğun için yer aldığın topluluklarda ‘Geride dur’ telkinleriyle karşılaştın mı?



Yoo, hayır. Ağabeyim belki böyle hissetmiştir; ama bana hiç yansıtmadı. Kendisi çok zorluk çektiği için, “Senin yıpranmanı istemiyorum. Önüne çıkacak engelleri kaldırabilecek misin?” uyarısı olmuştu bana. Bu albüm, prodüksiyonda ismi görünmemesine rağmen uzaktan hep Ceza’nın gözetimi altındaydı.



Neden çok karıştırmadınız?



Kendisi öyle tercih etti. “Kendi başına bir yap bakalım.” dedi. Hiçbir zaman baskı uygulamaz. Cümlesine ‘Bence...’ diye başlar ve zorlamaz bir şeyler için...



Türkiye’de rap müzik yapmanın, hele de ilklerden olmanın zorluklarını aile içinden biliyorsun. Bayan vokal olarak, bu zorlukları kendine uyarlıyor musun?



Ceza’dan örnek vermek gerekirse, ilk olduğu ve gerçekten de iyi olduğu için çok defa engellendiği ve bizim camiamız tarafından dışlandığı zamanlar oldu. Birisi, rap müzik ya da hiphop’a ağzına geleni söyledi. İnsanlar, Ceza’ya “Neden cevap vermiyorsun?” diye yüklendi. Cevap verince de, herkes geri çekildi, sırtını döndü. Her zaman sözcü oldu. Tabii zor, her şey ona mal edildi. Sonuçta günah keçisi haline geldi.



Rap camiası, çekilmezliğin ve kıskançlığın fazla olduğu bir topluluk mudur?



Egoizm fazlasıyla var. Bazı durumlarda ne istediğini bilmeyen bir camia... Herkes bir gün Türkçe rap dinleyecek diyorduk. Şimdi bundan şikâyet eder haldeler. Sonuçta ağabeyimin kendi cebinden para verip 5-10 kişiye konser verdiğini biliyorum. Konser vermek için bir mekana para verip girdiğini hatırlıyorum. Aradan çok zaman geçti. Ben kendi adıma o yolda yürümeyi bilenlerdenim. Hayatımda ilk kez onunla yurtdışına gittiğinde yabancı dinleyicilerinin, onun şarkılarını ezbere söylemeleri gurur vericiydi. Bunlar göz ardı edilmemeli. Bir insanın müziğini sevmeyebilirsin; ama tanımadığın bir insan için ‘sevmiyorum’ yorumu yapma lüksün olamaz. Eskiden tiyatrocuları, reklamlarda oynuyor diye eleştirirdim; ama şimdi onları anlayabiliyorum. Ben hâlâ babamla yaşıyorum ve ağabeyimin maddi desteği var bize. Bir yandan bu zorluklara rağmen, bundan 20 yıl sonra bu müziğin tarihi yazıldığında siz de konu olacaksınız. Allah ömür verir de görürsek, “Vay be...” diyerek hatırlayacağım bugünleri.



Albümde neredeyse bütün sözler sana ait... Bu anlamda kendi kulvarını ne zaman açmaya başladın?



99 yılında ilk kez bandrollü bir albümde kendi şarkımla yer aldım. Ondan sonra daha hevesle ve fazla yazmaya başladım. Arada çok zor zamanlar geçirdim. Annem rahatsızlandı. Hiç dışarı çıkamıyordum; ama o dönemlerde de yazıyordum. Sürekli annemle birlikteydim ve hastane-ev arasında mekik dokuyordum. Hiçbir zaman yazmayı bırakmadım. Ben konuşarak kendini anlatabilenlerden değilim. Müzik benim için büyük bir araç oldu.



Anneni ne zaman kaybettin?



2004’te. Annem kanser hastasıydı. 98 yılının sonunda hastalık belirtileri başladı, ameliyat oldu. Sonra rahatsızlığı yeniden nüksetti. Zor dönemler...



Ceza’nın müziğe yeni atıldığı, senin henüz 15 yaşında olduğun bir süreç...



Zordu. Ama buna kendimi hazırlamak için pek vaktim olmadı. Bir anda bunun içindeydim. Arkadaşlarımın ergenlik döneminde annesiyle arkadaş olduğu ya da çatıştığı dönemde ben annemle hastanedeydim.



Sözlerinin bilgeliği, hayatın seni daha erken olgunlaştırmasıyla da alakalı mı?



Zannediyorum... Kolay şeyler değildi. Doktorların, yüzüme karşı “Annen ölecek.” demesi, kolay kaldırılacak bir şey değildi benim için. ‘Hastanın refakatçisi kimdi?’ diyordu doktorlar ve çocuk olmasına şaşırıyorlardı. Bunu seve seve yaptığım için hiç ağır gelmedi. Annemin benden başka güvenecek kimsesi de yoktu. Annem son anına kadar ayaktaydı. Ondan öyle gördüğüm için güçlü olmayı öğrendim belki. Ne olursa olsun, ayakta durmanız gerekiyor.



Birçok sanatçıya ‘feat’ (vokal) yaptın. Bu kadar çok talep edilen bir rap’çi olarak, onların senin müziğini ve seni yeterince anlayabildiğini düşünüyor musun?



Benim müziklerimi anladıklarını düşündüğüm için tekliflerini kabul ettim. Popüler olduğum için kullanıldığımı hissetmedim hiç. Nil Karaibrahimgil’de de, Aylin Aslım’da da eleştiriler aldım... Popçulara düşmanlık tuhaf bir biçimde var. Popüler kültüre esir olmayalım diyorlar; ama farklı açıdan bakıyorlar. Bizim yapmak istediğimiz şeyle, onların yaptığı ya da bizden istediği şey çok başka. Biz, bu müziği tanıtmaya ve doğru isimlerle yapmaya çalışıyoruz. Evet, Nil bir pop müzik sanatçısı. Ama lakayt ya da magazine mahkûm olmuş biri değil. Söyleyecek sözü olan bir insan. Yazdıkları, bizim yazdıklarımıza çok yakın. Onun da, Aylin’in de benim müziğimi anladığını gördüm.

Alıntıdır:Zaman Gençlik Fatih Vural
Generated Image

Hayat, hepimiz için bir soru işareti. Cevabı belli olmayan, olsa da cevaplanamayan zaman...
Kimimiz soruları umursamadan önüne geldiği gibi yaşıyor hayatı, ya da hedef belirleyip ona yöneliyor büyük anlamsızlıklar içinde. Kimimizse daha ilk soruda takılıp kalıyoruz, ilerleyemiyoruz bir türlü. Zaten mevcut olanlar yetmezmiş gibi bir de kendimiz çoğaltıyoruz soru işaretlerini. “Bir manası olmalı” deyip, virgül koyuyoruz anlamsızlıklar arasına. Düşünüp bir cevap bulur gibi olduğumuzda da “Hayır! Bu da değil sanırım” deyip ünlem koyuyoruz bu kez ‘acabalar’ arasında.

Bu kadar uğraşın ardından bir şeyler değişir diye beklerken, bir de bakıyoruz ki değişen hiçbir şey yok. Yalnızca işaretler değişmiş. Biz aynı yerde kalakalmışız. Sorularsa almış başını gitmiş Sen de benim gibi misin? Benim gibi ağlıyor musun kimi geceler yalnız başına. Gecenin siyahını içine çekiyor musun derinden,son nefesinmiş gibi? Dünyaya açılmayan gözlerin ağrıyor mu ,sanki bütün hayatı sen omuzlamışsın gibi? Ve sevdiklerin geliyor mu aklına?Yaptığın hataları tekrar mı yapıyorsun sil baştan? Ve her hatanın sonucunu bütün kalbinle yaşıyor musun? Sevmediğin insanlara yaptığın hatalar geliyor mu aklına kimi geceler? Sanki hiç düşünecek bir şey yokmuş gibi. Hayattaki satırlarını ne yazacağını bilmeden mi yazıyorsun yoksa. Boşluklar içerisinde yüzüyorsun demek ki sen de benim gibi…
Eminim sen de benim gibi yalnızlığı kucaklıyorsun. Değersiz insanlara en değer verdiğin şeyleri söylüyorsun.
Sen de benim gibi kolay unutuluyor musun yaşamda?Arkada kalan ,silinmesi kolay bir iz misin sen de?Sen de diğerlerinden farklı olduğunu hissediyor musun karanlıklar içinde?
Beni seven insanlar vardı diyor musun, her geçen gün onlardan uzaklaştığını sezerek ?Yolda ne yapacağını bilmeden mi yürüyorsun?Her nefes alış verişin karanlıkla mı renkleniyor?Sevdiklerin geliyor aklına,biliyorum.Ve her sabah güneş yeniden doğacak sevdiklerin geldikçe aklına.Her yeni doğan güne merhaba diyeceksin,ama akşamları her zaman seveceksin.
Sen de benim gibi misin? Roadrunner’la Wile E gibiyiz hayatla. Roadrunner hep bir adım önümüzdeki hayat,biz de onun peşinden koşturan çakal. Sürekli kovalayıp duruyoruz, tuzaklar kuruyoruz elimize geçirmek için. Tanıyıp anlamak için mi, yoksa alt etmek için mi uğraşıyoruz bilemiyorum; ama ikincisi olsa gerek. Düşman gibi görüyoruz çünkü, ezeli rakibimiz hayatı. Ama her alt etmeye çalıştığımızda o kazanıyor. Kimi zaman kurduğumuz tuzaklara kendimiz düşüyoruz, kimi zaman bombalar elimizde patlıyor. Kimi zamansa uçurumun kenarındayken hayat, dağ yıkılıyor, o ise ayakta kalıyor. Siz yerle yeksan olup “Bu da olur mu?” derken, o tepeden size bakıp dalgasını geçiyor ve yoluna devam ediyor Ama gözden kaçırdığınız bir şey var; sizin zamanınız sınırlı. Onun ise... Zaman zaten onun elinde. Vakit geç olmuş, uyku vakti gelmiş.Yenilgiyi kabullen bari. Son adımlarını atıyorsun. Barış imzala hayatla. İmzala ki son dakikalarını olsun akıl oyunlarına harcama. Varsın anlamsız olsun. Vaktin doldu. En azından şu kısacık zamanını anlamsızlığın içinde gülerek tamamla.

Şöyle bir düşündüm de bizim hayatımız neydi acaba? Bir roman mıydı, bir hikaye miydi, yoksa bir denemeden mi ibaretti? Ya da okunmaya, yazılmaya değmeyen tek düze hayatlardan biri miydi? Bir yerlerde sıkışmış, tozlanmış, unutulmuş hayatlardan biri. Biz kendi hikayemizi unutup, başkalarının hikayelerine kapıldık. Kendimize bir cümle ekleyemeden başkalarının romanlarına cümle olduk. Hem de kurallı, hatasız, mükemmel cümleler... Kimsenin açmadığı sayfalarımızı biz de yalnızlığa terk ettik. Nefret ettik kendi romanımızdan. Sarı saman yaprağa basılmış hayatımızdan utandık. Başkalarının birinci hamur, lüks ciltlere basılmış hayatlarına özendik. Teker teker yırtıldı sayfalarımız. Kimi ayaklar altında kaldı, kimi çöpe atıldı, kimi rüzgarlarla savrulup gitti. Kimi ise bir fakirin sofrasında zeytinin peynirin ambalajı oldu. Belki en mutlu anımız buydu. Kimsenin okumaya tenezzül etmediği romanımız yarım yamalak bir okumayla o fakirin ağzında hayat bulmuştu. Ama biz buna bile şükredemedi.






Yunus Özyavuz, nam-ı diğer Sagopa Kajmer, Türk rap müziğinin önemli ve farklı isimlerinden birisi. Onu kendi ifadesiyle diğerlerinden ayıran ve farklı kılan şey ise sözleri ve müziğinin kendine has oluşu.



Şarkı sözlerinde bolca Osmanlıca ve Farsça kelimeler kullanan Kajmer, “Yeraltı Operasyonu, Sözlerim Silahım, İhtiyar Heyeti, Sagopa Kajmer, 10 Kurşun, Bir Pesimistin Gözyaşları, G.O.R.A Soundtrack, Romantizma, Kafile, İkimizi Anlatan Bir Şey ve Kötü İnsanları Tanıma Senesi” isimli albümleriyle hatırı sayılır bir genç dinleyici kitlesini müziğine çekti.



İçerisinde küfür barındıran eski sözleriyle arasını bozduğunu söyleyen Kajmer, ilginç bir itirafta da bulunuyor: “Şarkılarımın küfür içerdiği vakitlerde ailem beni hiç dinlemezdi.” Sagopa Kajmer, müzikte laf kalabalığını sevmediğini, önemli olanın özü yakalayıp az ve öz konuşmak olduğunu belirtiyor. Sözlerinin dinleyicilerinin aklında kalma sebebini sahip olduğu maneviyatla özdeşleştiren Sagopa Kajmer, “Ben dünya zevkleriyle ilgilenmiyorum. Son iki senem alim zatların hayatlarını araştırmakla geçti. Hâlâ benim için en mühim şey, o mübarek zatların dopdolu hayatlarından bir zerre olsun istifade edebilmek.” diyor. Sanatçı, bu kez sevdiği rap’çileri değil etkilendiği alimlerin isimlerini sıralıyor: Abdülkadir Geylâni, Ahmed el Bedevî, Hasan-ı Basri, Ahmed er-Rufai, Bişr-i Hafi, Buhari, Müslim... Eskiden rap’in önemli isimleriyle hemhal olan Sagopa Kajmer, “Ben rap’in krallarından geçtim, gönül sultanlarına bağlandım artık. O kadar muhteşemler ki!” diyor. Kur’an-ı Kerim okumanın kendisini çok rahatlattığını kaydeden rap’çi Kajmer, Allah’la olan irtibatını ise şöyle açıklıyor: “Ben ilk önce Rabb’in benden istediklerini uygulamaya koyup daha sonra O’ndan aldığım güç ile dua ediyorum. İrtibat, çokça zikretmektir. Kelimelerden geçtik biz, manaya indik.”



Küçükken de böyle çok konuşan biri miydiniz?



Ssessiz bir çocuktum, müzik dinler ve mutlu olurdum. Çok fazla içime kapanıktım. Anca biraz açıldım diyebilirim.



Anne-babanız ne diyordu sizin bu küfürlü şarkılarınıza? Ailenizin büyüklerine karşı bir isyan duygusu oldu mu içinizde?



Bana ailem karışmaz. Ne yaparsam onlar için iyidir. Önceki şarkılarımdaki küfürleri de önemsemiyorum, sonuçta herkes küfreder. Ben eski şarkılarımla aramı çoktan bozdum. Ayrıca isyankar değilim ve isyan müziği de yapmıyorum. İlk önce yaptığım müziğin isyan müziği olmadığını anlamanızı isterim. Eskilerde takılmamak gerek. Aile büyüklerime boynum kıldan incedir. Aile en önemli sahipliktir. Şarkılarımın küfür içerdiği vakitlerde ailem beni hiç dinlemezdi, hatta pop müzik yap derlerdi. Ne zaman ki ‘Bir Pesimistin Gözyaşları' albümünü yaptım; hem insanların hem de ailemin müziğime bakış açıları değişti. Böylesi beni de mutlu etti. Ünlü olmamak için ses tonumu değişik kullanırdım. Zamanından kalan içime kapanıklığın dışavurumuydu bu.



Kelimelerin gücü adına çıktığınız bu yolda sizi ne susturabilir?



Eğer iyi sözler yazamasaydım benimle röportaj yapar mıydınız? Sanırım hayır. Kelimelerin gücü, cümlelerin gücü; bu ikisine müziğin sağlamlığı eklendiğinde bütünlük sağlanıyor. Eğer sadece iyi müzik olsaydı da sözler kötü olsaydı olmazdı. Ben bir bütünüm, bütünlüğüm olduğu için Sagopa Kajmer'im. Hissettiklerimi açığa vururken dikkatli olmalıyım. Bu benim disiplinim, prensibim. Beni susturabilmek için yaratılmış herhangi bir güç yok. Çünkü ben gücümü dinleyicimden, insanlardan alıyorum. Susturulması ancak kendine bağlı olan bir imkansızım.



İllâ ki ağız dolusu konuşmak mı gerekiyor? Sustuğunuz anlarda ne yapıyorsunuz?



Nasıl planlama yaptığınıza bağlı. Ben de herkes gibi insanım, susarım da konuşurum da. Önemli olan doğru zamanda konuşup doğru zamanda susmak. Dışarıdan nasıl göründüğümü bilemiyorum ama kendimi nasıl gördüğümü çok iyi biliyorum. Sustuğum zamanlarda murakabe yapar düşünürüm. Laf kalabalığını sevmem. Müzikte de laf kalabalığını sevmiyorum. Özü yakalamak, az ve öz konuşmak lazım.



Kaf Kef, Evliya-i Rap, Küheylan, Yaşlı Çocuk, Karizmatik Emmi, Melodrama, Sagopa Kajmer... Gerçek isminiz de Yunus. Niye bu kadar çok mahlas kullanıyorsunuz?



O an ne hissediyorsam o. Şarkılara göre de değişir, hislere göre de. Kendimle barışık yaşarım, mahlasları hissi olarak düşünmek gerek. Öyle gelişi güzel bir şey değil. Her bir mahlasım benim ayrı bir anlatımımdır.



Sözlerinizin akıllarda kalıcı olmasının nedeni ne? Dünya zevklerine fazla itibar etmemeniz mi, sözlerinizin felsefeyle yoğrulması mı?



Maneviyatım. Ben dünya zevkleriyle ilgilenmiyorum. Neysem oyum. Olduğum gibi görünürüm, düşündüklerimi şarkılarıma aktarırken kelime dünyası içinden en öz olanları yan yana koyarım. Anlaşılırlık sayesinde kalıcılığı yakaladım.



Amerikan kültüründen doğan rap müziğinin argümanlarını kullanarak, Amerikalı takılmamaktan, kendi değerlerimize sahip çıkmaktan bahsediyorsunuz? Bu çelişki değil mi?



O zaman şöyle söyleyeyim, hiçbirimiz e-mail ya da internet kullanmayalım, kola da içmeyelim, Amerikan markaları da giymeyelim. Allah vesileler yaratmış, vesileyi değerlendirmek esastır. Her ne kadar Amerika sokaklarından çıkmış olsa da rap bir araçtır. Amaçsa içinde gizlediğindir. Sen bir kısmını alır ve kendi özüne uyarlarsın. Rock müzik yapanlar da böyledir, pop da. Türkiye'de sahip çıkmamız gereken ne var? Kültür diyoruz, gelenek görenek diyoruz, ama izlediğimiz kliplerde çıplak hatunlar, gırla içki, kötü sesler ve bize uymayan görüntüler var. Bırak Amerikancılığı, zaten yırtınsan onlar gibi olamazsın ya da yarattığın sahtelikle onların gerçekliğini yakalayamazsın. Bizde hep dış ülkelere özenti var. Artık Türkçe o kadar değiştirildi ki, esas bunlarla ilgilenmek gerek. Sago bunu söyler.



Ortaya koyduğunuz Türk rap'inin hem Türkiye'deki rapçilerden hem de dünyadaki rapçilerden farklı yanları nedir?



Benim hem sözlerim hem de müziğim kendime has. Cevap olarak bu gerçeklik yeter. Malum Türkçe rap dendiğinde "Iııghhh çok itici buluyorum" diyenler o kadar çok ki! Benden sonra insanların rap'e bakış açıları değişti. Ailelere kadar ulaştım. Kitlelerin bana olan sevgisi diğerlerine olanlardan çok daha farklı. Beni ağabeyleri, öğretmenleri olarak görüyorlar. İşte fark bu. Ben bir yıldız değilim, bir ihtiyacım belki de, kim bilir.



Rap ortamının algı ve idrak seviyesi düşük mü?



Hayır, hayli yüksek. Dinleyenlerim çok zeki. Zeki olmasalar beni dinlemezlerdi. Çünkü ben de zekiyim. İdrake geç varanlar ise sonradan her şeyin farkına varıyorlar. Sonuçta anlamadan idrak olmaz. Konserlerde bağıra bağıra, ağlaya ağlaya şarkılarıma iştirak ediliyorsa o insanların idrak seviyelerinin düşük olduğu nasıl söylenebilir? Onlar canım benim.



Türkiye'deki rap sanatçılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye gibi muhafazakar değerlere sahip bir ülkede rap gelişir mi?



İnsan kendini geliştirir, müzik gelişmez. Sen geliştikçe aracın olan müziği de değiştirirsin. Ne bileyim sözler değişir, anlattıklarının derinliği değişir. Muhafazakar bir ülkedeyiz diyorsunuz ama o eskidendi. Artık her şey o kadar serbest ki… Dünyayı gezdim, bizim kadar rahat ülke yok. Türk rap'inde neler oluyor bilmiyorum. Belki de umrumda değil. Herkesin bir şekilde amacına ulaşmasını ve bizim önderliğini yaptığımız bu türü geliştirmesini de canı gönülden istiyorum.



17 yaşında ‘Tepki' isimli bir rapçi "Kulağın boynuzdan korktuğu bir rap anlayışı var Türkiye'de. Büyükler bizi aşağıya itmeye çalışıyor" diye feryat ediyordu? Doğru mu bu?



Abartılı bir yaklaşım. İyi rapçi vardı da Türk rap dinleyicisi mi kabullenmedi? İyi olan her zaman iyidir ve iyi olan mutlaka sonuca varır. Ben 10 senede vardım. Ama vardım. Şahsi olarak derim ki; boynuzlar kimi zaman kulak altında kalırlar, kimi zaman onun üstüne çıkarlar. Boynuzuna göre değişir. Demek ki o boynuzlar kulağa ulaşamamışlar. Ulaşsalardı kendi özgürlüklerini tadarlar ve işin hazzına varırlardı. Bu denizin tüm suyunu bizler içeceğiz diye bir kaide yok.



İçerisinde gazel ve kaside olacak bir kitap yazmaya başlamıştınız? Ne aşamada?



Boş vaktim oldukça yazıyorum. Çok bir şey yok. Kaside, gazel vs. yazabilirsem ne mutlu bana.



Sizin sevdiğiniz rapçilerin isimlerini (Chuck D, Ice T, L.L, Krs, Cube, Kool Keith, Rakim gibi...) biliyoruz ama sizi kendine çeken evliya ya da derviş insanlar kimler?



Son iki senem alim zatların hayatlarını araştırmak ve onlardan feyzler almakla geçti. Hâlâ benim için en mühim şey, o mübarek zatların dopdolu hayatlarından bir zerre olsun istifade edebilmek. Beni derinden etkileyenleri büyük bir zevkle yazayım: Abdülkadir Geylâni (ks) en başta olmak üzere; Ahmed el Bedevî (ks), Hasan-ı Basri (ks), Ahmed er-Rufai (ks), Bişr-i Hafi (ks), Mahmud Hüdâi (ks), Şah-ı Nakşibendi, Feridüddin Attar (ks), Mevlânâ Celaleddin-i Rumi (ks), Buhari, Müslim, Hakim Tirmizi, İbrahim Hakkı Erzurumi (ks), Muhyiddin-i Arabi (ks). O kadar çoklar ki her biri ile ilgili değişik hayranlıklarım var. O saydığınız rapçileri eskiden dinlerdim. Ben rap'in krallarından geçtim, gönül sultanlarına bağlandım artık. O kadar muhteşemler ki! Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme. İlk emir okumak, ama roman okumak değil.



Söz, bu topraklarda değerli bir enstrümandır. Rap sözün gücünü azaltmıyor mu?



Vezin problemi olmasaydı kısıtlama olmazdı. Fakat malum ritimsel bir bütünlük için lirikal açıdan düzenleme şart. Bu işi de herkes yapamaz, ustanın işidir. O nedenle ben ben oldum. Her ne kadar kısıtlı bir söz dizimi olsa da içi umman oldukça problem yok.



Sözün en etkili ve tasarruflu sarf edildiği kitap Kur'an'dır. Kur'an okuyor musunuz?



Katılıyorum. Elbette okuyorum, okumadan olur mu? O kadar rahatlatıyor ki!..



Allah'la dua ederek konuşurken kullandığınız kelimeler nasıldır peki?



Rabb’imiz bizlere sünnet izinden gitmeyi buyuruyor. Onunla iletişim için ilkin sünnete bağlanmak ve bu vesileyle doğruca ilerlemek gerek. Malum herkes canı sıkıldıkça Rab ile konuşabilir, içini rahatlatabilir. Lakin ben ilk önce Rabb'in benden istediklerini uygulamaya koyup daha sonra ondan aldığım güç ile dua ediyorum. Bir şey yapmadan bir şey beklemek ya da kuru kuruya dua etmek bana ters. İrtibat, çokça zikretmektir. Ben buna çok önem veririm. Bir süre sonra otomatik olarak iletişiminiz güçlenir. Kelimelerden geçtik biz, manaya indik.



Hem dindar hem pesimist olabilir mi nsan?



Çelişki arayan için hayat çelişkilerle dolu. Mühim olan takdir etmek. Pesimist olmak, mecazi manada suskunluktur. s.zengin@zaman.com.tr



"Rap'i yozlaştıran ve serseriliği ön plana çıkaran Eminem, 5r0 cent gibi Amerikalı rapçileri yeriyorum. Umrumda değiller!"



Sizin ilk dönemler protest, daha küfürlü bir tarzınız vardı? Zamanla daha derin, manalı, aşk ve acı üzerine yoğunlaşan bir tarza kaydınız? Ne değişti, ne değiştirdi kelimelerinizi? Rap'çı Yunus, Hak'çı derviş Yunus olma azminde mi?



Her zaman aynıydım, siz beni geç yakalamışsınız. Her şey aynı. Yunus, Yunus’tur. Bizim Yunus. Ama sizin, ‘bizim Yunus' demeniz için beni daha iyi idrak etmeniz gerek.



Osmanlıca ve Farsça kelimelerini sık kullandığınız şarkılarınızı günümüzün gençleri anlayabilir mi? Son albümünüz Kötü İnsanları Tanıma Senesi daha sade ve yabancı kelimelerin azaltıldığı bir çalışma olmuş. Bu yöndeki şikayetlerin bir sonucu mu bu?



Hayır, daha fazla kişiye ulaşmak için daha anlaşılır olmak gerek. Tercih edilen yol bu. Kimsenin bir şikayeti yok. Hatta ben komple yabancı kelime kullansam da onlar ezberler ve hissederler. Herkese her türlü yazabildiğimi gösterdim en azından. Önceden benim için "sözlük ve kitap açıp yazıyor" denilirdi. Bu gibi cahilleri bilgimle ezdim. Ben sokak şairiyim diyorum. Bu şu demek; sokak kültürü ile iç içe yaşadım ve sokaktaki insanın diliyle nasıl müzik yapılır onu yaptım. Biraz kaba, biraz sert ama genelde etkili bir yapım var. Tamamıyla kendi tasarımım.



Gençleri alkolden, uyuşturucudan uzak durmaya çağırıyorsunuz. Oysa birçok insanın kafasında rap'in bu tür ortamlarda filizlendiğine dair bir yargı yok mudur?



Her duyulana ya da her insanın dediğine inanmamalı. Kötü de var, iyi de. Sage Francis adlı rap sanatçısını örnek verelim. Bu MC belki de en önemli rap yıldızlarından biri ve Amerika'da benim lirikalitemde olan, hissiyatı bana benzeyen bir sanatçı. Ne alkol içer ne de uyuşturucu kullanır. Ben bunlarla ilgileniyorum. Ve her fırsatta rapi yozlaştıran ve serseriliği ön plana çıkaran büyük Amerikalı rapçileri de yeriyorum. Bu Eminem olsa da dr dre ya da 50 Cent olsa da. Umrumda değiller! Onların sözlerinin toplamını karşınıza alın, gülersiniz. Kısacası Sago der ki; ağzı olan konuşuyor. Rap müziğinin kitabını yazacak derece bilgi sahibi biriyim. O nedenle işi kısaca özetleyelim: Rap demek iyi söz ve iyi yorumun kaliteli bir müzikle birleşmesidir. Bunu yaparken ne içtiğin ya da ne kullandığından ziyade çıkan şarkının kalitesi seni alakadar etmeli. Gençleri hiçbir şeyden uzak tutma gayretim yok. O gayreti onlar göstermeliler, ben de vesile olmalıyım. İşin özü Sago'nun sözüdür.

Alıntıdır:Gençlik Zaman H.Salih Zengin